30.4.10

"herhangi bir şeyi kırmadan tamir edemezsiniz" - wilbur greensmith adında yaşlı bir amerikalı

- romanlarınızdan birini en başından, tekrar yazabilir misiniz bay alfredo? dedi.
bay alfredo, bu soru karşısında şaşırmış olduğunu gösteren bir yüz ifadesiyle kafasını önündeki gazeteden kaldırıp baktı.
- ne abes sorularınız var genç dostum... bu sorunuzu cevaplamadan iyice anlamak isterim ilk evvela. ama ondan da önce şu büfenin üstündeki kanyak şişesini görüyor musunuz? dedi.

bu sorunun yöneltildiği kişi, bay alfredo'yla birlikte odada bulunan diğer hücre, 20'li yaşlarının sonunda, ince, kumral bıyıklı, iyi kesimli buz gri bir ceket ve onunla son derece uyumsuz ceviz yeşili bir pantolon giymiş, boyuna göre kilosu bir hayli az görünen, korkutucu derecede açık renkteki kahverengi gözlerinin altı geceleri soluk ışıkta çok kitap okumaktan ya da belki son aylarda dadandığı bayan mimoza'nın randevu evinde geçirdiği uzun ve yorucu gecelerden dolayı mor bir halkayla çevrili olan ve o anda odanın güneye bakan penceresinin önündeki pervaza yaslanmış bir halde durup büyük bir dikkatle bay alfredo'ya bakan vincent adında bir adamdı.

vincent durup bay alfredo'nun aslında bir cevaba ihtiyaç duymayan sorusunu fazladan bir "evet" cevabıyla doyurmak yerine büfenin olduğu yere doğru seğirtti. ucuz, tahta tabanlı ayakkabılarının yeni cilalanmış parke üzerinde çıkardığı ses bay alfredo'yu derinden rahatsız ettiyse de bay alfredo bu durum karşısında sesini çıkarmadı. fakat vincent oturduğu koltuğa yaklaşır yaklaşmaz kaba sayılamayacak bir çabuklukla şişeyi vincent'in elinden aldı. kendi kadehine doldurduğu kanyaktan hızlıca bir yudum aldıktan sonra ortada duran sehpanın vincent'in şimdi iliştiği koltuğun tarafında kalan kısmında duran kadehe de kanyak döktü. ince tül perdelerden sızan gün ışığı kadehin ağzındaki altın renkli süs çizgisinin yıpranmış yerlerini utanç verici bir çıplaklıkla göz önüne seriyordu. bayan sophie garcia iki sene önce bu vakitlerde hayata ve 30 yıllık kocası alfredo'ya veda ettiğinden beri evle ilgilenen ve böyle ilgi ve zevk gerektiren ufak tefek ayrıntılara zaman harcayan kimse kalmamıştı. bay alfredo ise böyle ayrıntılara dikkat etmesine rağmen bunları değiştirmek ve düzenlemek için bir adım atmaya üşenir gibiydi. sophieciğini kaybettiği günden beri tabir-i caizse üzerine ölü toprağı serpilmişçesine, tutuk ve silik bir hayat sürmekteydi.

vincent az önceki cesur çıkışına tezat oluşturacak şekilde sıkılgan bir tavır içindeydi şimdi. alnında ve şakaklarında parlayan ufacık ter damlaları handiyse pirinç sehpaya damlayacak ve kaşla göz arasında buhar olup odanın tavanında dönüp duran toz kümesinin içinde yerini alacaktı. vincent'i böyle sıkan, elbette bay alfredo'nun tam 12 dakikadır önündeki gazeteyle ilgilenip kanyağını yudumlamasıydı. vincent, sorusunun ve de kendisinin bu oda dahilinde bu kibirli adam tarafından hiç de umursanmadığından ölesiye korkuyordu. bu şekilde daha ne kadar beklemesi gerektiğini düşünürken bay alfredo ani bir hareketle doğruldu, kahverengi benekli çerçeveli gözlüklerini usulca sehpanın üzerine bıraktı ve vincent'ın gözlerinin ortasında bir noktaya gözlerini dikti.

- evet genç dostum. sorunuza gelecek olursak... dedi.
- yazılıp bitirilmiş bir romanı yeniden yazmak fikrinizi bana biraz daha açmanızı rica edeceğim.

vincent, bir önemsenme işareti olarak gördüğü bu soruyla rahatlamış bir şekilde cevap verdi.

- burada demek istediğim şudur, bay alfredo. isterseniz bir örnekle izah edeyim. mesela ikinci ve benim de özellikle sevdiğim romanınız "soytarı"yı ele alalım. bu romanınızın konusunu ve ana hatlarını koruyarak bütün kitabı yeniden yazabilir misiniz?
- sizin böyle bir isteğiniz mi var vincent? kitabı eksikli mi buluyorsunuz? yoksa...
- hayır bay alfredo hayır, rica ederim, beni yanlış anladınız. yani ben yanlış ifade ettim kendimi size. bunu edebi bir tartışma başlığı olarak alınız ve bu fikre genel bir öneri muamelesi yapınız ve öyle değerlendirmeye gidiniz lütfen. yani halihazırda yazılmış, basılmış ve hatta çokça okunmuş bir kitabı alıp yeni baştan, tekrardan yazıyorsunuz. karakter, olay akışı, konu ilavesi olmaksızın. o durumda yeni yazdığınız kitap (dilerseniz buna ikinci kitap diyelim) asıl kitabın (birinci kitabın) bir revizyonundan mı ibarettir yoksa bu ikinci kitabı yeni bir kitap olarak mı görmeliyiz?
- bu fikrinizi tetikleyen geçen ay antilop dergisinde çıkan bir yazı mı acaba? gunther leetheid adında santorini'li bir edebiyat öğretmeni bu fikre yakın bir şey ortaya atmıştı.
- antilop dergisinden haberdarım bay alfredo, fakat bahsettiğiniz yazıdan hiç haberim olmadı.
- her ne ise... burada sorduğunuz şeyi bir cümleyle özetlersek eğer: edebi bir eseri meydana getiren şey içerik midir yoksa üslup mu? hangisi daha ağır basar? demeye çalışıyorsunuz. yanılıyor muyum genç adam?
- hayır efendim. çok doğru bir şekilde ifade ettiniz. sormak istediğim tam da buydu.
- o halde size yıllar önce viyana'dan sofya'ya giden bir trende tanıştığım ve iki gün boyunca yol arkadaşlığı yaptığım bay wilbur'un hikayesini anlatmak isterim. onunla konuşmamızın bazı bölümleri sizin özellikle dikkatinizi çekecektir diye düşünüyorum.
1952 senesi mart ayı idi...

(arkası yarın)

Hiç yorum yok: